skip to Main Content
Pergamon Antik Kenti

Doğu ve Batı yönünde uzanan vadinin ortasında bulunan Pergamon, diğer adıyla Bergama medeniyet tarihinin en eski yerleşim yerlerinden biridir. Yapılan kazı ve araştırmalar sonucunda şehir tarihinin Tunç çağına gittiği ve göçebe halkın geçtiği bir güzergah olarak düşünülmektedir. Yerleşimin ise M.Ö. 7.yy. – 6.yy. tarihlendiği belirlenmiştir. 150 yıl  ( M.Ö. 281-133 ) Pergamon krallığına başkentlik yapmıştır. Roma döneminin en önemli metropolü olduktan sonra sırası ile Bizans, Selçuklu ve son olarak Osmanlı bu kentte hüküm sürmüştür.

Aynı zamanda ilklerin şehridir, Bergama. Mısır da bulunan 500 bin kitaplı İskenderiye kütüphanesinden sonra, II.Eumenes tarafından yaptırılan 200 bin kitaplı Anadolu’daki en büyük çaplı kütüphaneye sahip olma özelliğine sahiptir. Eski çağın en önemli rekabet öznesi olan kütüphaneler, İskenderiye Kütüphanesiyle girdiği rekabet sonucunda hızla gelişmiş ve bundan rahatsız olan Mısırlılar aynı isimli bitkiden üretilen Papirüs kağıdının bu bölgeye ithalatını yasaklamıştır. Bunun üzerine Bergamalılar, hayvan derisinden elde edilen ve Papirüsten çok daha kullanışlı olan Parşömen kağıdını bulmuşlardır. Hala günümüzde bile en kaliteli yazıların yazılacağı kağıt olarak bilinmekle birlikte bu yazılar yüzyıllar boyunca da hiçbir deformasyona uğramadan ilk günkü gibi kalabilmektedir. Kütüphane,  İskenderiye Kütüphanesi ve Efes antik kentinde yer alan Celsus Kütüphanesi ile birlikte antik dünyanın üç büyük kütüphanesinden birisi olmuştur. İlklerin kenti olma özelliğini sağlık alanında da sürdüren Pergamon, Epidauros’dan (Yunanistan’daki sağlık merkezi) sonra Anadolu’da kurulan ilk tedavi ve rehabilitasyon merkeziyle de ünlenmiştir.

Birçok alanda ilkleri çeken Pergamon yani nam-ı diğer Bergama’nın kimin kurduğu, isminin nereden geldiği hakkında çeşitli söylentiler olsa da 3 farklı isim öne çıkmaktadır. Birincisi Lidyalı gezgin ve coğrafyacı olan Pousanias’dır. Pousanias, Yunanistan’dan Mısır’a kadar yaptığı seyahatleri yazdığı Yunanistan’ın Tasviri” kitabında Bergama’nın kahramanı Pergamos tarafından kurulduğunu yazmıştır. Pousanias’ın da dediği gibi kurucularından birinin Pergamos olduğu söylenmektedir. Son olarak da Herakles’in oğlu Telepos tarafından kurulduğu söylenmektedir. Asıl Bergama’nın tarihi ile ilgili en kesin ve kabul edilen bilgi ise, M.Ö. 400-399 yılları arasında Yunan Filozof Sokrates’in öğrencisi olan Ksenofon‘un yazdığı “Onbinlerin Dönüşü” kitabında geçmektedir. Ksenofon‘un, Bergama’ya uğradığı ve Persli bir hükümdara bağlı olan Eretria’lı yerel bir yönetici olan Gongylos‘un evinde kaldığından bahseder. Bu şehir efsaneleri dilden dile anlatılmakta ama merak edenleriniz olmuştur, Pergamon ne anlama gelir diye? Birçok dilde evrimleşerek günümüzde Bergama olarak telaffuz edilen Pergamon’un, bütün dillerdeki kelime anlamı “Yüksek Yerin Halkı” anlamına gelmektedir. Bakır Çay’ın denize döküldüğü alan üzerinde 333 metre yükseklikteki bir dağın tepesine inşa edilen Pergamon, o yıllarda bir sahil, bir liman şehriydi ve karşısında Midilli Adası (Lesbos) vardı. Depremlerin etkisiyle zamanla denizin büyük çöküntülerle dolmasından ve Bakırçay’ın taşıdığı alüvyonlarla dolmasından sonra günümüzde şirin bir sahil kasabası olarak karşımıza çıkmaktadır. Bütün bu hoyratlıklara, zamanın ve insanın acımasızlığına rağmen Bergama’nın barındırdığı uygarlığın ışıltısı bugün de devam etmektedir.

Hangi medeniyetlerin hüküm sürdüğü Pergamon’un kimler tarafından kurulduğu, buralara kimler egemen olmuş bunlar hakkında bilgi verdikten sonra şimdi de sizlere biraz Akropol alanından bahsedeyim. Bir tepede kurulu olan Akropol alanı Antik Yunancada “Yukarı Şehir” olarak adlandırılıyordu. Akropol alanlarında, soyluların, komutanların, Kral ve ailesinin yaşadığı bölge olarak bilinir. Pergamon şehrinin,  topografik zorluğundan dolayı arazi teraslaması yapılarak inşa edilen bu şehirde, Orta ve Aşağı kent olarak adlandırılan iki yer daha mevcuttur. II.Eumenes kapısından girilen Orta kentte hamam, çeşitli evler, Gymnasium (spor salonu), Diodoros Pasparos adlı soylu bir zenginin muhteşem taban mozaikli evi, Demeter Hera Bazilikası vardır. Ovada bulunan aşağı şehirde daha çok halk yaşadığı için, yapılan kazı çalışmalarında evlerin temellerinde, tarihi evlerin temelleri çıkmaktadır. Şehir de yaşanan erozyonlar ve depremlere rağmen ayakta kalmayı başarmış olan Pergamon,  günümüze kadar gelmeyi başarmıştır.

Roma ve Yunan büyük yerleşkelerindeki gelenekler Pergamon’da da devam etmiş ve her yeni gelen kral kendine saray inşa ettirmiştir. Roma imparatorluğu döneminde Roma kralı Traian kendi adına Tapınak yaptırmış ama onun ölümüyle bitirilemeyen Tapınak, daha sonra Hadrian tarafından genişletilip bitirilmiştir. Tapınağın o yıllarda yüksekliği 9.8 metre olup, aşağısında yer alan ve kesme blok taşlarla ana kayaya oturtulan tapınağın, yüksekliği 27 metreyi bulduğu tahmin edilmektedir. Bergama akropolünde orta kentte bulunan önemli tapınaklardan birisi de Demeter Tapınağıdır. Burası Hera kutsal alanından sonraki ikinci büyük dini merkez olarak kabul edilirdi. Kızı Persephone ile birlikte anılan Demeter, “toprak ve bereket”  tanrıçasıdır. Baş tanrı Zeus’un da kız kardeşidir. Homeros şiirlerinde Demeter’den “güzel saçlı kraliçe” veya “güzel örgülü Demeter” olarak bahseder. Bolluğu ve verimi temsil eden Demeter, en sevilen Yunan tanrıçalarından birisiydi ve onun için Thesmophoros bayramı kutlanırdı. Thesmophoros, onun sıfatıydı. Bu bayramlar ekin ekme zamanı olan Ekim-Kasım ayının 9’u ile 13’ü arasında sürmekteydi. Akıl, barış ve bilgelik tanrıçası olan Athena adına da bir Tapınak yapılmıştır ve bu yapı bilinen en eski tapınak olma özelliğine sahiptir. Tapınağın uzun kenarında 10, kısa kenarında ise 6 adet sütun yer almaktaydı. Her ne kadar akıl ve barış tanrıçası olan Athena için yapılmış olsa da, iç kutsal alan aynı zamanda Tanrıların Tanrısı Zeus‘a adanmıştır. İçindeki kutsal alana Cella olarak adlandırılan ve Tanrıçanın evi olarak kabul edilen odaya yalnızca tapınak görevlileri girebilirdi. Günümüzde bu önemli eseri görmek ise mümkün değil. Neden diye soracak olursanız; M.Ö. 164 – 156 yıllarında inşa edilen Zeus Sunağı, arkeolog Carl Humann tarafından, Osmanlı’nın son dönemlerindeki tarihi yapılarla ilgili yasaların zaaflarından faydalanılarak 700 ton ağırlığında, 132 panel ve 2100 parçayı, 462 kasaya parçaları özenle yerleştirdikten sonra Almanya’ya gemilerle parça parça götürülmüştür. Bergama’dan götürülen diğer parçalarda Berlin de Pergamon müzesinde sergilenmektedir. Günümüzde Tapınaktan kalan tek şey ise, 33×35 metre boyutlarındaki temelleridir. Tüm bu tapınaklar, saraylar zamanla yeni binaların da eklenmesiyle önemini yitirmiş, bakım yapılamamış ve yüzyıllar içerisinde tamamen yıkılmışlardır. Bugün sadece saray kalıntıları bulunan Akropol alanında, yapılan kazı çalışmaları sırasında kuzeyinde 5 adet Arsenal (Askeri teçhizat saklama alanı) ve 900’e yakın askeri top bulunmuştur.

Geçmişten günümüze kadar gelen ve hala oturma alanlarıyla görülebilen Tiyatro ise, yapısı itibariyle de dünyada ilk olma özelliğine sahiptir. Birçok tiyatronun bundan esinlenerek yapıldığı hakkında çeşitli söylentiler vardır. Batıya bakan tiyatro, 3 kademli olarak inşa edilmiştir. Birinci kademesinde 25, ikinci kademesinde 33, üçüncü ve son kademesinde ise 22 oturma sırası bulunmaktadır.  Roma imparatoru Hadrian zamanında yapımına başlanıp bitirilen tiyatro, yaklaşık 10 bin kişilik kapasiteye sahiptir. Helenistik döneme tarihlenen tiyatro, en dik (33 derecelik)  yapısıyla ve ilk portatif ahşap sahneli tiyatro olma özelliğine sahiptir. Bu özelliklerinden ötürü de, dünyadaki diğer emsallerinden ayrılmaktaydı. Terasın ucundaki Dionysos Tapınağını kapatmamak içinse gösteri bittiğinde ahşap sahne sökülüp kaldırılabilecek biçimde planlanmıştı. Tiyatroya uzaktan bakanların ise, bir yelpazeyi andırdığını söyleyenlerin sayısı azımsanmayacak kadar fazladır.

Agora, Zeus Sunağının hemen aşağısında yer alan ve L biçimi formunda inşa edilmiştir. Agora içerisinde küçük küçük dükkanları barındırmaktaydı ve birde meydana sahipti. Bu meydanda toplanan halk, dini, politik ve ticaret ile ilgili her türlü konuyu ilk burada dile getirir, şehir yöneticileriyle burada görüşüp, konuşurlardı. Yani kent ile ilgili birçok karar burada şekillenirdi. Agora’nın Roma uygarlığındaki karşılığı Forum’dur. Agoraların önünde tanrı ve tanrıçaların heykelleri boy gösterir ve bu alanları süslerlerdi. Bu tapınaklar agoranın ortasında bulunurdu. Şehrin tüm yolları ise agoralara çıkardı.

Halka açık, çoğunlukla sporcuların yarışmalara hazırlandığı antik Yunanca da Gymnasium dedikleri günümüz Türkçesinde spor salonunda, sporcular yetiştirirlerdi. Pergamon antik kentinde de 3 teras bölümünden oluşan, dönemin en büyük Gymnasium’una sahipti. Alt Gymnasium da erkek çocuklar, Orta Gymnasium da genç erkekler, Üst Gymnasium da yetişkin erkekler eğitim görmekteydi. Birçok tanrıya adanmış tapınakların olduğu bu güzide şehirde, 2 adet Hamam ve bin kişilik Odeion (müzik dinleme ve siyasi konuların tartışıldığı yer) bulunmaktaydı.

Tarihin beşiği yaşandığı en önemli yerlerden bir tanesi Pergamon Krallığı. Kazı çalışmalarının devam ettiği bu büyük şehirde biz gezerken çok keyif aldık. Defalarca gitsem de sıkılmayacağım antik kentlerden bir tanesi. Az da olsa  tarihe ve antik kentlere ilginiz varsa sizlerin de keyif alacağına eminim. Belki de kim bilir Bergama sizi çağırıyordur.

Uzaktan Pergamon’a Bakış
Pergamon’a ait Girişteki Maket
Pergamon Ait Yerleşim Haritası

Kral Saraylarına Ait Kalıntılar

Traian Kutsal Alanı
Traian Kutsal Alanı
Traian Kutsal Alanı
Traian Kutsal Alanı
Su Kuyuları
Traian

Tiyatrodan Bergama’ya Bakış
Tiyatro
Tiyatro
Tiyatro
Tiyatro

Zeus Sunağı

Athena Sunağı
Yukarı Agora
Yukarı Agora
Demeter Kutsal Alanı
Yukarı Gymnasium
Back To Top