Ege bölgesinin en turistik yerlerinden biri olan Kleopatra plajı, Muğla’nın Ula ilçesi sınırlarında yer almaktadır. Günübirlik tekne turlarıyla gelmeniz mümkün. Kedrai antik kenti ismiyle halk arasında az anılan bu güzel koy, aslında herkesin bildiği nam-ı diğer Kleopatra plajı olarak geçmekte ve bilinmektedir. M.Ö. 6.yüzyılda yaşamın varlığından söz edilmektedir. Çevresi maki, zeytin ve sedir ağaçlarıyla(şuanda adada sedir ağaçları yok denecek kadar azdır) kaplı olan bu ada, önceki yüzyıllarda Latince de sedir ağacı anlamına gelen cedrae olarak bilinmekteydi. Sürekli sedir ağacından bahsediyoruz bu topluluklar için neden önemli bu sedir ağacı açıklayayım. Şöyle ki; deniz ticaretin önemli olduğu bu kentte sedir ağacı gemi omurgası yatırmada kullanılan en elverişli ağaçlardan bir tanesiydi. Günümüzde sedir ağaçlarının git gide azalmasının nedeni Eski Mısırdan şimdiye kadar bu ağacın odununun çok fazla kullanılmasıdır.
Ege denizi’nin bu güzel ve küçük kumsalı birde aşk hikayesine konu olmuştur.Hikayesi ise şöyledir; Günlerden bir gün Mısır Kraliçesi güzeller güzeli Kleopatra ile sevgilisi büyük kumandan Romalı Antoius’un yolları bu adaya düşmüş. Burada bol bol denize girip aşklarını tazelemişler. Fakat bu muhteşem adada tek şey eksikmiş; bir kumsal.. Bunun üzerine Kleopatra bu durumu sevgilisi Antonius’a anlatmış. Antonius ise Mısır’dan tam 60 gemiyle kum getirtip sevgilisinin ayaklarına sermiş bu güzel kumsalı.. Böylece bu güzel ada, güzel bir plaja sahip olmuş.. Buda kumsala Kleopatra Plajı adının verilmesine sebep olmuştur. Burası hikayesiyle ünlü olduğu kadar kumu ve kumunun kimyasal özelliği ile de çok ünlenen bir plaj. Kumu avucunuza aldığınızda birbirinin aynı boyutta ve yuvarlak renkte olduğunu görürsünüz. Ayrıca kumun kendi kendine üreme özelliğinin olması da şaşırtıcı bir özellik. Kumun en belirgin özelliklerinden biri de yanıcı özelliğe sahip olması.
Kleopatra ve kumu ile ilgili bu kadar bahsettik asıl konumuz olan Kedrai antik kentinden biraz bahsedelim. Bu güzelim plaja sadece 200 metre uzaklıkta olan Kedrai antik kentine ilk yerleşenler Dor’lardır. Daha sonra Grekler, Persler, Helenler, Romalılar ve Bizanslıların yerleşim alanı olmuştur. Rodos karşı yakasının en önemli yerleşim yerlerinden biridir.
Helenistik döneme ve öncesine ait ayakta kalan en önemli kalıntı surlardır. Kuzey ve Güney’i çevreleyen surlar, adanın kıyı çizgisine yakın yükseltileri izleyerek sivil ve dinsel yapıları tamamıyla çevrelemektedir., Karia’nın baş tanrısı Apollon’dur ve buna ait bir kutsal alan yani tapınak mevcuttur. Özel olarak inşa edilmiş bu yapı bir teras üzerine yerleşiktir. Günümüzde bu tapınaktan geriye sadece temelleri kalmıştır.
Adanın bence en dikkat çekici ve ayakta kalan yapısı tiyatrosudur.2500 kişilik seyirci kapasitesine sahip tiyatro’nun sahne binası tahrip olmuştur. Tiyatro ile ilgili en ilginç bilgi ise, Rodos’un karşı yakasında bilinen üç büyük tiyatrodan biri olmasıdır.
Ticaret yolları üzerinde olan Kedrai, ticari bir agora sahip olmasından dolayı Karia toplumunun en önemli yerleşim yerlerinden biri olmuştur. Agora, Bizans dönemine kadar çeşitli değişikliğe uğramış, günümüze Bizans dönemindeki biçimiyle ulaşmıştır. Kentte yaşayanlar su ihtiyaçlarını yağmur sularıyla dolan su sarnıçlarından karşılamaktaydı.
Kedrai’nin sonu M.Ö. 405-406 yıllarına denk gelmektedir. Atina-Sparta savaşında Spartalı kumandan Lysandros Kedrai’yi kuşatmış, Atinalıların yanında yer alarak kenti ele geçirmiştir. Halkını cezalandırmak için esir pazarında satmıştır. Bu olaydan sonra Kedrai eski parlak günlerine bir daha kavuşamamıştır.
Altın sarısı kumsalları ve turkuaz deniziyle Marmaris’in gözde yerlerinden olan Kleopatra Plajı harika bir güzelliğinin yanında bizleri tarihe tanıklık etmek için çağırıyor. Denize girip bu tarihi yerinde görmek istiyorsanız adres belli…Kleopatra..