skip to Main Content
Heybeliada

Bugün size İstanbul’un en güzide adalarından biri olan  ve bir çoğunuzun belki de gezip gördüğü tarihi açıdan önemli yere sahip Heybeliada’yı dilimiz döndüğünce anlatmaya çalışacağız. Heybeliadaya, İstanbul’un bir çok iskelesinden adalar vapuruyla ulaşmanız mümkün. Siz de bizim gibi martıları seviyorsanız vapura binmeden önce simidinizi alıp bu güzel dostları  peşinize takarak adaya ulaşabilirsiniz. Vapurumuz ada iskelesine yaklaşırken dikkatimizi iki yapı çekiyor, birisi  teoloji eğitimleriyle bilinen Rum Ortodoks Ruhban Yüksek Okulu, bir diğeri verem salgını sırasında hastaların tedavisinin yürütüldüğü ve aynı zamanda Kelebeğin Rüyası filmine konu olan Heybeliada Senatoryumu’dur.

Adada İstanbul Büyükşehir Belediyesine ait elektrikli toplu ulaşım araçlarına binip gezebileceğiniz gibi, bisiklet kiralayabilir ya da bizim gibi adayı bir trekking edasıyla talan edebilirsiniz.  Vapurdan inip solunuza baktığınızda Deniz Harp Okulu göreceksiniz ve önündeki yoldan yukarı çıktığınızda yaklaşık 500 metre sonra sizi, Bizans dönemine ait Kangelaris Ailesi Anıt Mezarı ve Aya Yorgi Uçurum Kilisesi karşılamaktadır. Bu alan askeri sahanın içinde kalması ve etrafındaki evlerin çokluğundan olacak ki koruma altına alınmış bir alan gibi olup gezilememektedir.

Ada rehberi incelendiğinde gezilmesi gereken bir diğer yapı da Heybeliada Senatoryumu’dur. Uçurum Kilisesinden sağa ayrılan ikinci sapaktan ilerlediğinizde sizi Heybeliada Senatoryumu karşılar. İsviçre’deki Senatoryum binası baz alınarak yapılan hastanenin ilk başta 16 yatak kapasitesine sahipti. 1940’lı yılların ortalarında bir bina daha ilave edilerek genişletilen hastane, daha sonraları idare binaları ve hemşire lojmanlarının da ilavesiyle imkânları daha da genişletilmiştir. Şehir merkezinden uzak, çam ormanları içinde temiz hava ve kuvvetli gıda bakımı, dönemin en iyi tedavi şekli olarak değerlendirilmekteydi. Hastaların konforu ve huzuru için her türlü şey düşünülmüş olacak ki balkonlarında birer yatak bulunmaktaymış. Gıda olarak hastalara günde 4 öğün yemeğin yanında et, süt ve bal verilmekteymiş. Birçok doktoru bünyesinde yetiştiren hastane, Dünya Sağlık Örgütü tarafından tüberküloz(verem) eğitim ve araştırma hastanesi olarak kabul görmektedir. Heybeliada Senatoryumu döneminin önemli isimlerinin tedavi edildiği yer olarak da bilinmektedir. Bunlardan bazıları ise; Rıfat Ilgaz, İsmet İnönü, Ece Ayhan’dır. Bu kadar büyük öneme sahip olan bir hastanenin dışarıdan çürümeye bırakılmış olması ise düşündürücüdür.  Yine o yıllardaki gibi bulaşıcı hastalıklar hastanesi olarak işlevselliğini devam ettirmesi daha doğru bir adım olmaz mıydı diye de insan düşünmeden edemiyor.

Ada’nın hakim konumunda yer alan Değirmen Tepesi’nde ise; Burgazada ve Kınalıadayı karşınıza alarak güzel kareler yakalayabilir; çekeceğiniz fotoğraflarla güzel anılar biriktirebilirsiniz. Adaya özgü renkli çiçekli yollardan yürürken bazen yolları şaşırsak da Değirmen Tepesi sola ayrılan yolla devam ettiğinizde Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın Evine ve Müzesine ulaşırsınız. Müze evi gezmek ve sizlerle paylaşmak isterdik ancak Covid-19 salgını tedbirleri ve bakımsızlığı yüzünden müze evi kapalı tutulmaktadır.

Adanın en ucunda bulunan ve havanın hafif yağışlı olmasından dolayı  Terki Dünya Manastırını es geçip, önemli kararların alındığı İsmet İnönü’nün evi ve müzesine doğru yolumuzu çeviriyoruz. İlk başta evi dışardan incelerken kapısının kapalı olduğunu düşünsek de tam bir istanbul hanımefendisi bizlere kapıyı açtı ve başladı ev ile ilgili detayları anlatmaya. İsmet İnönü yolu aslında rahatsızlığı ilerleyince doktorlar, paşaya mutlak istirahat önermiş ve 1924 yılında Heybeliadaya gelinmiş. Paşaya ilk başta eşyalı olarak bir ev kiralanır. Paşa ada etrafını sabah yaptığı yürüyüşlerle turlarken, adada bulunan ağaç cinslerine olan hayranlığını gizleyemez ve ağaçlarla olan ilişkisi, merakı burada başlar. Bununla birlikte sağlık sürecindeki iyiye doğru ilerlemeler paşa ve ailesini mutlu etse de, Şeyh Sait isyanın başlamasıyla Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Paşayı Ankara’ya çağırmıştır. Kısa bir süre içinde başkanlığa tekrar gelen İsmet İnönü, 1937 yılında başkanlıktan ayrıldıktan sonra Ada’dan kopayan Paşa, 1934 yılında kirada oturduğu evi satın almayı düşünür.  Ev için mobilyalı 25 bin lira gibi yüksek bir meblağ istenir. Bunun üzerine  Atatürk, Paşaya evi eşyasız almasını önerir. Pazarlık edilerek 9500 liraya anlaşılır ve ev satın alınır. Atatürk, Paşa’ya evin eşyalarını hediye eder. Evin içinde sergilenen bugünkü eşyalar, yüzleri yenilenmiş olarak o zamanlardan kalmadır ve çok değerlidir. Evi gezenler bilir ev ile ilgili en dikkat çeken özelliği mutfak ve banyoda yer alan malzemelerdir. Bunlardan bahsetmem gerekirse, mutfağa adımınızı attığınızda ilk dikkati çeken su tulumbası yardımıyla akan musluktur.  Evin altında bulunan sarnıçla su pompalanır ve su ihtiyacı buradan karşılanmaktaymış. Banyoda dikkati çeken ise boy ve kilo ölçümü yapan hassas terazidir. Banyoya hassas terazinin konmasının sebebi Paşa’nın hastalığıyla ilgili her gün tartılıp doktoruna rapor edilmesidir. Evin terkedilmesi Paşa’nın ölümüyle birlikte olmuş ve uzunca bir süre ev kapalı kalmış. Günümüzde aile fertleri tarafından yılda bir kaç kez ziyaret edilen bir ev olsa da genellikle müze ev olarak ziyaretçilerini ağırlamaktadır.

Adanın en iyi yerinde konumlandırılan Rum Ortodoks Ruhban Yüksek Okulu ise din adamı yetiştirmek amacıyla kurulmuş. Daha sonrasında teoloji eğitimi (tanrıbilim, “tanrı” kavramı ve din olgusunun sistematik olarak ele alan disiplindir) ağırlıklı bir okula dönüştürülmüştür. Okul binası aslında 9.yüzyılda inşa edilen Aya Triada Kilisesi’nin üzerine inşa edilmiştir. Alman Başrahip Stefanos Gerlach, İstanbul’a 16. yüzyıl yaptığı gezi sonrası kaleme aldığı, İstanbul’daki, kiliseler listesinde Heybeliada Aya Triada Kilisesi’nden de söz eder. Kilise binası 19.yüzyıl ortalarında okula dönüştürülmüştür. 1844’te Fener Rum Patriği IV.Germanos tarafından açılan ve birçok önemli din adamı yetiştiren okul, bir dönem başka amaçlar içinde kullanılmıştır. Okulu önemli kılan bir başka özellik de bahçesinde çeşitli ulusların bahçe mimarisini örnekleyerek yetiştirilen çiçeklerin cümbüşü içindeki manzaradır. Okulda hala eğitim veriliyor mu sorusunun cevabı ise biraz diplomatik nedenlere dayanıyor bu nedir ? “Özel Yüksek Okul Öğrencilerinin Öğrenimlerine Devam Edebilmeleri İçin Açılacak Resmî Yüksek Okullar Hakkında Kanunu” neticesinde okulun dini eğitime devam edebilmesi için bir Türk Üniversitesi veya ilahiyat fakültesine bağlanması şartı koyulmuştur. Ancak Patrikane’nin özerk eğitim kurumu olma isteği ile bu yasanın çelişmesi okulun eğitim verememesine neden olmaktadır.

Adadaki son durağımız olan Aya Nikola Rum Ortodoks Kilisesi, ilk yapım tarihi bilinmemekle birlikte adanın merkeze hakim konumda yer almaktadır. Kilise, neredeyse tüm erkeklerin denizci ya da balıkçı oldukları bir adaya uygun olarak, denizcilerin koruyucu azizi olan Aziz Nikola’ya adanmış bir Bizans kilisesinin yıkıntıları üzerine 1857 yılında mimar Stefanis Gaitanakis tarafından yeniden inşa edilmiştir. Kilisenin mimari formu haç şeklindedir. Sunağın altında ise Patrik I.Samuel’in mezarı bulunmaktadır. 1894 büyük İstanbul Depremi’nde zarar gören kilise Sultan II.Abdülhamid’in izniyle restore edilmiş ve günümüze kadar gelmiştir.

Prens adalarından biri olan Heybeliada’ya ait anlatacaklarım bunlardan ibaret olup, eğer hala adayı görmeyenlerdenseniz bir an önce adaya gelip bu tarihi güzellikleri yerinde hissetmeniz, görmeniz ümidiyle sağlıcakla kalın.

Bizans Döneminden kaldığı Tahmin Edilen Süslü MezarSüslü

Back To Top