skip to Main Content
Afrodisias (Aphrodisias) Antik Kenti

Aradığınız yer sanat’ın merkezi yada görmek istediğiniz şey doğa, manzara, aşk’ın yaşandığı bir yer ise emin olun gideceğiniz yer, Aydın’ın Karacasu ilçesinde yer alan Afrodisias’dır. Adını güzellik ve aşk tanrıçası Afrodit’ten alan kent, binlerce yıl boyunca yüzlerce heykeltıraş yetiştirmiştir. İşte bu yüzedendir ki, Yunan ve Roma dönemlerine ait en görkemli heykellerin ve işlemelerin yapıldığı antik şehirlerden birisi olmuştur. Antik kentin yerleşim tarihi M.Ö.5000’li yıllara uzanmakla birlikte, vadideki şehirleşme gün geçtikçe ilerlemiş ve M.Ö.2.yüzyılda bir kilometrelik bir alana ulaşmıştır. O zamanlarda 15 bin kişinin yaşadığı tahmin edilmektedir. İlerleyen zamanlarda yani, M.Ö. 1.yüzyılda Roma İmparatoru Augustus “Asya’da kendime bir kent seçtim ve onu korumam altına alıyorum” diyerek, kenti kişisel korumasına almıştır. Roma Senatosu tarafından da vergi muafiyeti, özerlik gibi ayrıcalıklar tanıdıktan sonra kent hızla gelişmiş ve altın çağlarını bu dönemde yaşamıştır. Afrodisias’da bugün görmüş olduğumuz birçok yapı ve anıt, Augustus’dan sonraki iki yüzyıl içinde yapılmış. M.S.3.yüzyılın sonlarında Afrodisias Roma İmparatorluğunun Karia eyaletinin başkenti olmuş, M.S.4.yüzyıl ortalarında kentin etrafı surlala çevrilmiş, M.S.6.yüzyıldan itibaren Vizigot ve Arap akınlarının yarattığı siyasi, dini ve ekonomik sıkıntılar nedeniyle önemini kaybetmaye başlamıştır. M.S.7.yüzyılda taş üstünde taş bırakmayan büyük bir deprem sonucu kent inşa edilemez duruma gelmiştir. Deprem sonrası Selçuklu ve Türkmen boylarınca yerleşim olarak kullanılsa da zamanla küçük bir kasabaya dönüşmüş olan Afrodisias, M.S.12.yüzyılda tamamen terk edilmiştir.

Antik çağın önde gelen mimarlık, sanat, heykeltıraşlık ve tapınma merkezlerinden biri olan Afrodisias’daki ilk kazı çalışmaları 1835 yılında İngilizler tarafından yapılmıştır. Daha sonra Frasızlar ve İtalyanlar kazı çalışmalarına dahil olsa da, 1961 yılında bu kent için ömrünü adamış (yaklaşık 30 yıl) Prof.Dr.Kenan Erim’in girişimleriyle Afrodisias ayağa kaldırılmıştır. Afrodisias’ın bu kadar önemli oluşunda Augustus’un payı elbette vardır ama asıl kentin kuzeydoğusunda yer alan Babadağ eteklerinde bulunan mermer ocakları ve buradan gelen mermerlerin heykeltıraşlar tarafından yüksek kalitede işlenmesi göz ardı edilemez. Özellikle M.S.1.- M.S.3.yüzyılları arasında heykeltıraşlık okulunun ünü heryere yayılmış, tüm Akdeniz çevresinde tanınan ve pek çok önemli esere imza atan onlarca heykeltıraşın bu kentte yetişmiş olması “ Afrodisias Stili” adı verilen, tamamen Afrodisias’a özgü bir yontu ekolünü ortaya çıkarmışdır. Bunu bu şehirde birçok yapıda görmeniz mümkün ama en yoğun şekilde görebileceğiniz yer Sebastion Tapınağı’dır. Yunancada Sebastion “kudret, güç, imparator” anlamına gelmektedir. Bu tapınak tanrıça Afrodit ve Julia Cladius sülalesine adanmıştır. Yapımına M.S.1. yüzyılda İmparator Tiberius döneminde başlanmış, yine aynı yüzyılda Neron döneminde bitirilmiştir. Tapınak 80 metre uzunluğunda, karşılıklı iki uzun potrikodan ve 14 metre genişliğindeki mermer döşemeli bir tören yolundan oluşmaktadır. Tapınağın ikinci katında mitolojik kabartmalar, üçüncü katında imparatorluk ailesine ait üyelerinin konu alındığı çok miktarda kabartma ve işlemeden oluşmaktadır. Kabartmaların yer aldığı birinci katta ise akraba olan iki aristokrat aile tarafından yaptırıldığı bilinmektedir. İç ve dış sütunlardaki görülmemiş miktarda kabartma mevcuttur. Bu kabartmalarının en önemlileri Eros’un doğumu, Three Sebastion Graces (üç mühlet), Delphideki Apollo, Meleager, Archiles, Panhesila, Nyssa ve çocuk Dionysus‘dur. M.Ö.7.yüzyılda yaşanan yıkıcı depremden sonra büyük bir bölümü zarar görse de yapını bir bölümü kabartmalarıyla birlikte günümüze kadar ulaşmıştır.

Kentin kalbinin attığı yer olarak bilinen Afrodit tapınağı, heykel okulunun yanında bulunmaktadır. Antik dönemde 40 adet sütuna sahip olan tapınağın günümüze ulaşmış 14 adet sütunu hala gökyüzünü selamlamaktadır. M.Ö.1.yüzyılda Zoilos tarafından yapımına başlanan tapınak, M.S.130 yılında tam olarak bitirilmiştir. Hadrian döneminde tapınağın etrafına kutsal duvarlar eklenmiş ve yapı son halini almıştır. Tapınağın içerisinde yer alan Sella odasında, Afrodit’e ait bir heykel bulunmaktaydı. Pagan(çok tanrılı dine inanlar) kültürünün yaygın olduğu dönemlerde, Afrodit tapınağı kutsal mekanlardan biriydi ve sığınanı korumak gibi bir özellik taşımaktaydı. M.S.5.yüzyılda kentin Hristiyanlaşmaya başlamasıyla tapınak büyük bir kiliseye dönüştürülmüş ve Bizans döneminde büyütülerek, piskoposluk merkezi olarak kullanılmıştır. Hatta bu dönemde şehrin adı “Hac Kenti” anlamına gelen Stavropolis olarak kısa bir süreliğine değiştirlmiştir.

1961 yılında gazeteci ve fotoğrafçı Ara Güler’in fotoğraflarını çekip,  daha sonra dergilerde, gazetelerde görmeye alıştığımız Tetrapylon, Afrodisias’la özdeşleşmiş yapıların başında gelmektedir. Helencede Tetra “dört”, Pylon “kapı” anlamına gelmektedir. Dört tarafında dörder sütundan oluştuğu için bu adı alan Tetrapylon, tören olaylarının toplanarak, Afrodit tapınağına ulaştığı kapıdır. Mimar ve heykeltıraşların gösteriş amacıyla yapmış olduğu bir kapı olarak bilinir. Kapının batı alınlığında yer alan heykeltıraşlık okulunun simgesi olan akantus yapraklarının arasından çıkan Eros, Nike ve atlardan oluşan av sahneleri işlenmiştir. Doğu alınlığı ise, yarım daire şeklinde bir kemer olarak yapılmıştır. Anadoluda yapılmış en önemli restorasyon olmakla birlikte, taşların %80 kazılarda bulunarak yerlerine büyük bir titizlikle birleştirilerek günümüze kadar gelmiştir.

Kentin anıtsal yapılarından biri olan Tiberius sütunlu girişi, tiyatro ve tapınaklar arasında yer almaktadır. M.S.1.yüzyılda Tiberius döneminde yapımına başlanmış olan portikonun, üzerinde her biri farklı heykeltıraşlar tarafından yontulmuş Afrodisias’ın 1001 suratını betimleyen portreler bulunmaktadır. Spor ve eğitim amacıyla kullanıldığı düşünülen portikonun ortasında 260 metre uzunluğunda, 25 metre genişliğinde devasa bir havuz yer almaktadır. Kentin M.S.2.yüzyılda yaşadığı deprem sonrasında suların kontrol altına alınması amacı ile yapılmış olan havuz, aynı zamanda Hadrian hamamları için yedek su deposu olarak da kullanılmış. Havuzda bulunan fazla su ise, etrafında bulunan kanallar vasıtasıyla kentin kanalizasyonuna sistemine verilmekteydi. Agora’nın doğu ucunda yer alan yapı Agora kapısı olarak bilinmektedir. İki katlı, sütunlu, nişli bu kapının her iki ucunda tonozlu iki tünel yer almaktadır. Depremlerden sonra bu kapı, agorayı sellerden korumak amacıyla bir çeşmeye (Nympheum) çevrilmiş. Önüne havuz yapılarak, suların bu havuza akması sağlanmıştır. Agora’nın 8 bin kişilik kapasiteye sahip oluşu ve zaman zaman toplantı yeri, edebi yarışmaların ve müzikal organizasyonların yapıldığı yer olarak da kullanılması ne kadar işlevsel olduğunun da bir kanıtıdır. Agora’nın kuzey tarafında bulunan küçük giriş kapısı agora’yı, odeona bağlamaktadır.

M.S.2.yüzyılda inşa edilen Odeon, yarım daire şeklindeki formu ve 1000 kişilik kapasitesiyle meclis kararlarının alındığı yer olarak bilinse de, müzikli gösterilerin, şiir dinletilerinin ve bazı küçük tiyatro oyunlarına aslında pantomin gösterilerine de ev sahipliği yapmaktaydı. M.S.4.yüzyıl sonlarında yaşanan depremde üst oturma grupları yıkılan Odeon’un, kırılan fay hatlarından dolayı kış aylarında orkestranın içine su dolmaktadır. Bu yüzden de sahnedeki mozaikler, soylu-tanınmış kişilere ait heykeller ve mavi-beyaz mermerler müzeye kaldırılarak koruma altına alınmıştır. Antik dönemde Odeon’un üstü ahşap çatı ve kiremitle korunmaktaymış. Odeon’un kuzeybatısında basamaklı bir platform üzerinde, soylu bir kişiye ait anıt mezar yer almaktadır. Odeon’un güney kısımda bulunan avluda ise, bir takım özel odalar ve şekillerden oluşan kompleksler olmakla birlikte Roma zamanında valilik yapmış bir kişiye ait olduğu düşünülmektedir. Hristiyanlığın kabulünden sonra Odeon, piskoposluk sarayı olarak kullanılmaya başlanmış.

Gezgin Roma İmparatoru Hadrian Anadoluya yaptığı seyahatlerin birisinde Afrodisias’a gelmiştir. Kent meclisi de bu ziyaretin anısına agora’nın doğsuna İmparator Hadrian adına hamam kompleksi yaptırmıştır. M.Ö.2.yüzyılda yapılmış olan Hadrian Hamamı, kadın ve erkeklerin ayrı ayrı yıkandıkları iki büyük bölümden oluşmaktadır. Yapının altında ısıtma sistemini oluşturan su kanalları ile yer altı koridorları ve galeriler yer almaktadır. Yapının inşasında kum taşı kullanılmış ve üzerleri mermer levhalarla kaplanmıştır. Hamamın ön avlusuna mermerler üzerine süslemeler yapılmış ve akantus yaprakları içerisinde yer alan Eros, insan ve hayvan figürleri betimlenmiştir. Hamamın kuzey girişinin hemen önünde ise köşelerinde büyük sütunların ve heykellerin yer aldığı mermer bir havuz yer almaktadır. Havuzun hemen sağ tarafında birbirine paralel Apodetarium (soyunma odası), Frigidarium (soğuk oda), Tepidarium (ılık oda) ve Calderium (sıcak oda) bulunmaktadır. Hadrian hamamı dışında yer alan banyolar ise, Tiberius sütunlu yolunun batısında yer alır ve M.Ö.2.yüzyılda İmparator Hadrian zamanında yaptırılmıştır. Dört geniş odayla çevirili yapının içerisinde, Apodetarium, Frigidarium, Tepidarium, Calderium gibi hamam yada banyo komplekslerinde alışık olduğumuz yapı dışında bir de konser salonunun olması bizleri şaşırtmayı başardı belki sizleri de bu durum şaşırtacaktır. Banyoda bulunan birçok heykel İstanbul arkeoloji müzesinde sergilense de, ilk kazı çalışmalarını yürüten Fransız Paul Gaudin değerli birçok heykeli izinsiz olarak yurtdışına çıkarmış ve Gauden’in mirasçıları tarafından da Berlin Bergama Müzesine satılmıştır. Bu durumu Kenan Erim kanıtlamış ve heykellerin geri iadesi için resmi girişimlerde bulunmuştur. Heykellerin geri iadesi hakkındaki çalışmalar ise hala sürmektedir.

Türkiye’de birçok antik kentte aynı durum söz konusu. Umarım bu can sıkıcı durumlar biran önce çözüme kavuşur diyerek, sizlere Afrodisias tiyatrosunun ilginç hikayesini anlatmakla devam edeyim. Akropolün doğu eteklerine oyularak yapılan tiyatro’nun gün yüzüne çıkarılması biraz zahmetli olmuş. Neden mi? Çünkü 1961 yıllarının başında Kenan Erim tiyatro ile ilgili ilk kalıntıları fark ettiğinde, tiyatro etrafında yapılan evlerin büyük sorun teşkil edeceğini ve bunları kaldırmadan buranın günyüzüne çıkmasının zor olacağını düşünerek Geyre köyünde yaşayan insanlarla bir toplantı yapmış ve 1966 yılında biten yeni evlere bu köylüleri taşıyarak, tiyatrodaki kazılara başlamıştır. Yapılan kazı çalışmaları sırasında bulunan bir yazıtta tiyatro önceden, Octavian (Augustus) kölesi olan Zoilos tarafınan Afrodit’e ve şehir halkına ithafen yaptırıldığı yazmaktaymış. 4 tanesi ön sahneye açılan, 6 adet tonozlu giyinme odası bulunan tiyatro, yaklaşık 7 bin izleyici kapasitesine sahiptir. Tiyatro’nun ortasında yer alan orkestra kısmı, Marcus Aurelius zamanında oturma sıralarının alt basamakları sökülerek derinleştirilmiş ve gladyatör savaşlarına uygun duruma getirilmiştir. Kazı sırasında bulunan 2 boksör heykeli, Demos heykeli, Melpomenne ve Nike heykelleri zamanında sahne binasında yer alsada şuan Afrodisias müzesinde sergilenmektedir. Sahne binası üzerinde yer alan yazılar Afrodisias hakkında önemli bilgiler içermektedir. Bunlardan en ilginci ise; Afrodit tapınağına hediye edilen altın Eros heykelinin, çalınarak Efes’deki Artemis tapınağına götürülmesi ve sonradan geri alınmasından söz etmektedir. Kentin Hristiyanlaşmaya başlamasından sonra da Afrodisias ve Afrodit isimleri yazıtlar üzerinden kazınarak, silinmiştir.

Afrodisias ile ilgili son olarak antik dünyanın en iyi korunmuş stadyumundan biraz bilgi verip yazıyı noktalayalım. Kentin kuzey ucunda yer alan stadyum, elips planlı olup 262 metre uzunluğa ve 59 metre genişliğe sahiptir. Elips planlı olmasından ötürü bir izleyici diğer bir izleyicinin manzarasını yada gösterisini engellemez ve bu yüzden de herkes rahatlıkla stadyumun tamamını görebilmekteymiş. Stadyum, 30 bin kişilik izleyici kapasitesine sahiptir. Stadyuma giriş şehire dönük merdivenlerden sağlanmaktadır. Stadyum yarışmalar için yapılmış ama M.Ö.7.yüzyılda şehrin tiyatrosu depremle yıkılıp hasar görünce stadyum’un doğu tarafı vahşi hayvan şovları, gladyatör dövüşleri vb. sporlar için düzenlenmiş ve kullanılmaya başlanmıştır. Oturma basamaklarının üzerinde bulunan şekiller ve yazılar herkesin nereye oturacağını simgelemekteydir. Aslında bu günümüzdeki kombine sistemine uyarlanmış halidir. Günümüze kadar gelebilmiş bu sağlamlıkta ve büyüklükte başka bir stadyum ise yoktur. Sur duvarları stadyumdan sonra yapıldığı için stadyum kuzeyindeki duvarlar aynı zamanda stadyum’un bir parçası olmuştur.

Evet, arkadaşlar biliyorum çok uzun oldu ama bu kadar güzel ve gösterişli şehri kısacık yazıp da birçok bilgi havada kalsın istemediğim için yazıyı biraz uzattım. Asıl en önemli kısma geldik burası nasıl keşfedildi? Ara Güler’in kaybolması sonucu keşfedilen ve burayla ilgili fotoğrafların çekilip Times dergisine verilmesiyle başlayan bir hikayesi var Afrodisias’ın. Hikaye ise şu; bir baraj açılışı için bölgeye gazeteci ve fotoğrafçı olarak gönderilen Ara Güler’i götüren şoför, “ben kestirme yol biliyorum, oradan gidelim” der ve kestirme yolu kaybederler. Bunun üzerine dönüp dolaşıp aynı kayalıklara geldiklerini farkederler. Güneş batmıştır ve ortalık zifiri karanlıkken, Ara Güler bir ışık fark eder ve oraya doğru yola koyulurlar. Geldikleri yer bir köy kahvesidir. Kahveye girerler ve bir masaya otururlar. Kahve lüks ışığıyla aydınlandığı için etrafı ilk başta fark edemeyen Ara Güler gözlerinin ışığa alışmasıyla, kahvede aslında masa olmadığını, kahvedeki masalara dikkatlice baktığında ise sütun başlıklarından masa yapıldığını ve üstünde domino oynadıklarını fark etmiş. İşte Afrodisias’ın hikayesi de tam burada başlamış. Ertesi gün etrafı keşfetmeye çıktığında köy ile tarihin içiçe olduğunu anlamış ve bu tarihi fotoğraflamış. İstanbul’a geldikten sonra gerekli ilgiyi görememiş ve fotoğrafları Times dergisine yollamış. Times dergisi bu fotoğrafları yayınladıktan sonra ise bölge bir anda ilgi odağı haline gelmiş ve o dönemden sonra bölgeye keşif için gelen Prof.Dr.Kenan Tevfik ERİM, New York Üniversitesinin de desteğini alarak  bölgede kazı çalışmalarına başlamış. Yaklaşık 30 yılını (1961-1990) bu kente ve tarihe adayan Prof.Dr.Kenan Tevfik ERİM’in mezarı ise hakkettiği yerde yani antik kentte yer alan Tetrapylon’un hemen yan tarafında yer almaktadır. Bu tarihi güzellikleri bizlere kazandırıp, gezmemizi sağlayan en başta Kenan Erim’e daha sonra yolu kaybedip tarihe ışık tuttukları için Ara Güler ve Ara Güler’in şoförüne saygılarımızı sunuyoruz.

Sebastion “kudret, güç, imparator” anlamına gelmektedir
Bu tapınak tanrıça Afrodit ve Julia Cladius sülalesine adanmıştır
Tapınağın ikinci katında mitolojik kabartmalar, üçüncü katında imparatorluk ailesine ait üyelerinin konu alındığı çok miktarda kabartma vardır
Birinci katında akraba olan iki aristokrat aile tarafından yaptırıldığı bilinmektedir

Tapınak 80 metre uzunluğunda, karşılıklı iki uzun potrikodan ve 14 metre genişliğindeki mermer döşemeli bir tören yolundan oluşmaktadır

4 tanesi ön sahneye açılan, 6 adet tonozlu giyinme odası bulunan tiyatro, yaklaşık 7 bin izleyici kapasitesine sahiptir
Yapılan kazı çalışmaları sırasında bulunan bir yazıtta tiyatro önceden, Octavian (Augustus) kölesi olan Zoilos tarafınan Afrodit’e ve şehir halkına ithafen yaptırıldığı yazmaktaymış

Oturma yerinde yer alan bu işleme antik dönemden mi yoksa sonradan mı yapıldığı hakkında bir bilgiye ulaşamadık
Tiyatronun sahne giriş-çıkışı

Calderium’daki (sıcak oda) havuz
Calderium (sıcak oda) aslında buhar odası da denebilir

Frigidarium’daki (soğuk oda) havuz
Frigidarium’daki (soğuk oda) havuz

Sütunlu yoldan güzel sanatlar akademisine giden yol
Sütunlardaki işlemeler

Güney Agora da yer alan 260 metre uzunluğunda ve 25 metre genişliğindeki devasa havuz
Kentin M.S.2.yüzyılda yaşadığı deprem sonrasında suların kontrol altına alınması amacı ile yapılmış olan havuz, aynı zamanda Hadrian hamamları için yedek su deposu olarak da kullanılmış

Sütunlar üzerindeki yazılar ise sütunu bağışlayan,yaptıran kişiye ait yazılar

Odeon yanında bulunan tapınak sonradan kiliseye çevrilmiştir.

Odeon’daki koridorlar

M.S.2.yüzyılda inşa edilen Odeon, yarım daire şeklindekidir ve 1000 kişilik kapasiteye sahiptir
Odeon’dan tapınaklara bakış

Güzel sanatlar akademisi, heykeltıraşların yetiştiği yer

Tetrapylon, helence Tetra “dört”, Pylon “kapı” anlamına gelmektedir
Dört tarafında dörder sütundan oluştuğu için bu adı alan Tetrapylon, tören olaylarının toplanarak, Afrodit tapınağına ulaştığı kapıdır
Mimar ve heykeltıraşların gösteriş amacıyla yapmış olduğu bir kapı olarak bilinir.

Stadyum,elips planlı olup 262 metre uzunluğa ve 59 metre genişliğe sahiptir
Stadyum’un Arena bölümü

Stadyum, 30 bin kişiliktir
Afrodisias girişinde yer alan bazı lahitler

Back To Top